Muş’un ilk ne zaman kurulduğu ve adının
kaynağı kesin olarak bilinmemektedir. Muş adına dair pek çok rivayet vardır.
Bir rivayete göre, Muş adı, şehre, Asurlulardan kaçarak Muş yöresine gelen
İbrani kabilelerinden biri tarafından verilmiştir. Nitekim 1914 Bitlis Vilayet
Salnamesinde Muş adının İbrani’ce “Sulak verimli ve otlak” anlamına gelen
“Muşa” kelimesinden geldiği ileri sürülmüştür. Muşun, geçmişten günümüze
yemyeşil ve sulak bir ovaya sahip olması, bu rivayetin tümüyle asılsız
olmadığını, nispeten belirli bir gerçeğe dayandığını gösterir.
Bir diğer rivayete göre Muş adı, İÖ. 12 yy.
Ege göçlerinden sonra ilk kez Asur kaynaklarında adı geçen ve Yukarı Dicle
Vadisine yerleştikleri bildirilen Muşkiler’den gelmektedir. M.Ö. II. Binin
ikinci yarısında Orta Anadolu’da Hatti egemenliğine son vererek doğuya doğru
genişleyen Muşkiler’in bir kolu Muş yöresine gelerek şehrin temelini atmıştır.
Daha sonradan buradan Asur topraklarına girmişlerdir. Asur kaynaklarında İÖ.
12-8 yy. arasında adlarından sık sık bahsedilen Muşkiler’in İÖ. 12 yy. ilk
yarısında büyük bir ordu ile Toros dağlarını aşarak güneye indikleri ve Asur’un
sınır kentlerini tehdit ettikleri biliniyor. Bu dönemde Muşkiler’in bir kolu
Muş kentini kurarak buraya yerleşmiş olabilirler.
Muş’un kuruluşu ve adına dair diğer bir
rivayet ise dini kaynaklıdır. Buna göre, Muş’un Hz.Nuh’un oğlu Yasef’in
(Yusuf) torunu Muş oğullarınca kurulduğu rivayet edilmektedir. Öte
yandan, Muş Arapça’da “Şeffaf, Parlak” Farsça’da ise “Nehirlerde yolcu taşıyan
küçük gemi” anlamlarına gelmektedir.
İlk çağda Muş’u da içine alan bölgeye
“Taronitit” deniyordu. Bu bölgenin merkezi durumundaki Muşun adı da kimlik
kaynaklarda “Taron” olarak geçmektedir. Aynı kelime, islam çağlarında “Taron”
olarak kullanılmıştır.
Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lügat-i Türk
adlı eserinde yer alan deyimde
Öldeçi sıçgan muş ayakı kaşır.
Ölecek sıçan kedi aşağı kaşır.
Buradan da Muş kedi manasına geldiği
görülmektedir.
EVLİYA ÇELEBİ’NİN GÖZÜ İLE MUŞ
Van eyaleti hükmünde Van deryası
sahilindeki Tahtuvan subaşılığına iki menzil ve Bitlis’e bir menzil yakındır.
Şerefname tarihinin dediğine göre bu Muş şehri, Azerbaycan şehirlerinden bir
tanesi idi. Sonra Van deryasının kuzeyinde (Adilcevaz) kalesi yakınındaki
Süphan dağında halen mahfuz durup 40-50 senede bir ses duyulur, 70-80 senede
bir kere 5- 10 gün kadar Süphan kayasından kuyruğunu çıkarır bir yedi başlı
ejder, o asırda fırsat bulup bütün Nemrutluları yiyerek Allah’ın emriyle yine
Süphan dağındaki mağarasına girip mahpus kalmıştır. Sonra yine Nemrut lâin
kavmine Cenab-ı Hak Muş sahrasında bir büyük fare hâsıl edip bütün Nemrutluları
yedirerek Muş ahalisini helak ettiği için şehrin adına (Muş) derler. Muşun
çıktığı büyük mağara halen görülür. Bu mağara içinde olan fare ve sıçan başka
bir diyarda yoktur. Allah’ın emriyle İskender’in Filkos namındaki hekiminin
tılsımı sebebiyle Muş Sahrasında asla sıçan olmaz. Timurlenk Al-i Osman üzerine
hareket edince bu Muş şehrini ve kalesini harap, halkını kebap, evlerini türap
eylemiştir ki halen haraplı eserleri görülür. Şehir, Muş sahrasının ağzında bir
dağın eteğindedir.