İLK ÇAĞDA MUŞ
Muş’un ilk çağ tarihi Urartu’larla başlar,
ne var ki Muş’un dahil olduğu Doğu Anadolu’nun yüksek düzlüklerindeki M.Ö.
II.bin’e ait yerleşmeleri, henüz yeterince gün ışığına çıkarılamadığından,
Urartu’ların atalarının kimler olduğu kesin olarak bilinmemektedir.
Doğu Anadolu’nun bilinmeyenlerle dolu
karanlık tarihi dönemleri, Asur kaynakları ve kitabeleriyle bir ölçüde
aydınlanmıştır. İlk çiviyazılı kaynaklar Asur Kralı 1. Salmanassar
(M.Ö.1274-1245) dönemine aittir. Asur kaynaklarına göre Doğu Anadolu’nun dağlık
yörelerinde Nairi Konfederasyonu adı altında birbirinden bağımsız küçük
beylikler vardı. Asurluların baskısı altında yaşayan bu beylikler 1.
Salmanassardan önceki Asur kralının ölümünü fırsat bilerek ayaklandılar.
1. Salmanassar bu başkaldırıyı bastırmak amacıyla Urartu topraklarına
girdi. Asur’luların Urartu-Nairi ayaklanmalarına karşı giriştiği
saldırılar aralıklarla 400 yıl kadar sürdü.
Urartu’ların tarih sahnesine çıkışları M.Ö.
XIII. YY’a rastlamakla birlikte devlet olarak teşkilatlanmaları MÖ. IX.
YY.’dadır. Önceleri dağınık bir konfederasyon durumunda olan Urartu’lar Asur
Kralı III. Salmanassar’ın çağdaşı olan ilk Urartu Kralı Aramu (MÖ.850-840) dan
sonra birleşik bir krallık durumuna geldiler.
Urartu devletinin gerçek kurucusu Aramu’dan
sonra kral olan I. Sarduri (MÖ.840-830) dir. Kral İşpuini dönemi (MÖ.830-810)
Urartuların büyük bayındırlık işlerine giriştikleri, Menuas dönemi (MÖ.
810-786) Urartu devletinin Ön Asya’nın en güçlü devleti durumuna geldiği ve devletin
egemenlik alanının genişlediği dönemdir. MÖ. VIII. YY. ortalarında, Urartu
Devletinin egemenliği tüm Doğu Anadolu Bölgesine yayıldı. 1. Argişti (MÖ.
786-764) den sonra yerine geçen oğlu II. Sarduri’nin dönemi (MÖ. 764-735)
Urartu Devletinin zirvesi sayılmaktadır. Muş Varto’ nun Kayalıdere mevkiinde
1965’te yapılan kazılarda ortaya çıkarılan Urartu kalesi bu Kralın dönemine
aittir.
Urartu Devletinin bundan sonraki tarihi
Asurlular, Kimmerler ve İskitlerin bitmez tükenmez saldırılarıyla sürdü, Urartu
Devleti, MÖ. 585’te İskid akınları sonunda yıkıldı.
Muş’un Urartu Devleti için önemi krallığın
batı yolunun önemli bir merkezi durumunda olmasından geliyordu. Başkent
Tuşpa’dan batıya giden yol Malazgirt Ovasını geçtikten sonra Murat Irmağı
vadisi boyunca Varto’nun güneyinden Muş Ovasına varıyor. Buradan batıya
yöneliyor, Bingöl üstünden Elâzığ-Malatya yolu ile de Orta Anadolu ve Kuzey
Suriye’ye uzanıyordu.
Muş’un ilk çağ tarihinde Urartular’ı Medler
takip etti. Günümüz İran Azerbaycan’ında yaşamakta olan Medler, Asur Devleti’ni
ortadan kaldırdıktan (MÖ 609) sonra Muş Ovası’na yöneldiler. Medler,
Kimmer-İskit saldırılarından yorgun düşen Urartu Devleti’ni, tarih sahnesinden
silmekte zorlukla karşılaşmadılar. Ne var ki, Medler’in Doğu Anadolu’daki
hâkimiyetleri fazla uzun sürmedi. Persler, Med ordusunu yenerek (M.Ö. 550) bu
devleti ortadan kaldırdılar.
Persler’in Doğu Anadolu’daki hâkimiyetleri
yaklaşık 200 yüzyıl kadar sürdü. Persler, I.Dareios zamanında güçlerinin
zirvesine çıktılar. Muş ve çevresi Pers hâkimiyetinde Babil Büyük Satraplığı
içinde yer aldı Pers döneminin en önemli gelişmesi, İmparator II.
Artakserkses’e karşı baş kaldıran küçük kardeşi Kiros’un, savaşı kaybetmesi ve
“Onbinler” diye anılan yenik ordusuyla ünlü Anabasis yürüyüşünü gerçekleştirmesidir.
(MÖ 401) “Onbinler” Aras ve Kelkit vadilerine doğru çekilirken Bingöl ile Muş
arasındaki alanları geçmişlerdir. Bu ordunun çekilişini yöneten Yunanlı komutan
ve tarihçi Ksenofon, Muş ve çevre yaylalarında yaşayan halkın oymak hayatı
sürdürdüğünü, ordusuna buğday, arpa, sebze, et ve binek atı sağladığını
anlatır.
Muş ve çevresi, uzun yüzyıllar Romalıların,
Partların ve Ermeni derebeylerinin hâkimiyet mücadelelerine sahne oldu. Doğu
Anadolu’nun bu bölgesi adı geçen devletler arasında sık sık el değiştirmesine
rağmen, bu mücadelelerden üstün çıkan taraf Partlar oldu, Roma
İmparatorluğu’nun üstünlüğü hiçbir zaman kalıcı olmadı. Partlar’la, Romalılar
arasındaki bitmez tükenmez savaşların sonuncusu 215-216’da gerçekleşti. Roma
İmparatoru Macrinus, Nisibis, (bugünkü Nusaybin)’i bırakarak geri çekilince,
Güney Doğu Anadolu’dan Fırat’ın batısına kadar olan Roma hakimiyeti sona erdi
(217).
Part ve Pers kökenli Sasani hanedanından
gelen I.Ardeşir’in İran’da kurduğu Sasaniler Devleti (MS 226), Doğu
Anadolu’nun tarihinde yeni bir güç olarak ortaya çıktı. Sasaniler, çok
kısa bir süre içinde hâkimiyet alanlarını genişleterek Roma İmparatorluğunun en
büyük rakipleri oldular. Geçmiş Yüzyıllardaki Roma Part mücadeleleri yerini
artık Roma-Sasani mücadelelerine bırakmıştı.
Sasani’lerin hâkimiyeti yaklaşık 400 yıl
sürdü. Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasıyla ilkçağ sona erdiğinde Doğu
Anadolu, bu kez uzun yıllar sürecek Bizans-Sasani mücadelelerine sahne
olacaktı.
ORTA ÇAĞDA MUŞ
Muş ve çevresindeki Sasani hâkimiyeti İmparator
Heraklios döneminde Bizans Ordularının Sasani kralı Şahbaraz’ı yenmesiyle sona
erdi. Bu arada, VII. yy. başında gelişen Arap akınları sırasında Arap
komutanlarından Saad ibn Vakkas, Sasani ordusunu bozguna uğratınca (637),
Sasani devleti de çöktü. Araplar Muş’un güneyine kadar gelmelerine rağmen Muş
ve çevresine Bizans ordusu sahip çıktı.
Muş ve çevresi Arap akınları döneminden
başlayarak Türklerin Bizans ordusunu Malazgirt’te bozguna uğratmasına kadar
(1071) Bizans hâkimiyetinde, Taron (Taran) Theması idari bölgesinde yer
aldı. Bölge bütün orta çağ boyunca bu adla anıldı. Müslüman Arap
ordularının Anadolu’ya akınları 640’da başladı. Halife Ömer devrinin sonlarına
doğru 641’de İyaz bin Ganın komutasında Bir Arap ordusu Bitlis, Ahlat ve Muş’u
aldı. Habib bin Mesleme ve Salman bin Rabia bu bölgeye ikinci bir sefer
düzenlediler. (642) Ahlat ve çevresindeki beyleri idareleri altına
aldılar. Ne var ki Arap Müslümanlarının hakimiyeti sürekli olmadı sık sık
kesintiye uğradı.
Muş, Bitlis ve çevresi, Muaviye zamanında
bir ara Bizans hâkimiyetine geçtiyse de Emevi’ler yöreyi yeniden denetimleri
altına almakta gecikmediler. Halife Abdülmelik zamanında Muhammet bin Mervan,
Muş ve çevresini Diyarbakır Amirliğine bu amirliği de El Cezire Genel
Valiliğine bağladı.
Muş ve çevresi Emevi’lerden sonra
Halifeliği ellerine geçiren Abbasilerin ilk yıllarında Avasım Bölgesi sınırları
içinde yer aldı. Sonraki yıllarda Abbasilerin yöredeki hâkimiyetleri
zayıflayınca Muş ve çevresi Bagradiler den Bagrad adlı prensin yönetim merkezi
oldu. Bagrad’ın Bağdat’a gönderilmesi üzerine bu prensin yönetiminden hoşnut
olmayan Muş’lular ayaklandılar. Ayaklanma sırasında Vali Yusuf Bin Abi
Said Al-Marvazi öldürüldü. Bu olaydan sonra Muş Bagrat Krallığına bağlandı.
X.yy’ın ikinci yarısı ile XI.yy’ın ilk yarısında Muş, Ahlat ve çevresi
doğuya doğru genişlemek isteyen Bizans İmparatorluğu ile Doğu Anadolu’ ya
hakim olan Abbasiler arasında sık sık el değiştirdi.
Selçuklular Dandanakan Savaşında (1040)
Gaznelileri yenip bir devlet olarak tarih sahnesine çıkınca Tuğrul Bey’in
sultanlığı devrinde Abbasiler Selçukluların koruması altına girdiler. Tuğrul
Bey Selçukluların Doğu Anadolu’ya düzenledikleri seferlerden birinde
Malazgirt’i kuşattı (1054) Bu seferle birlikte Selçuklularla Bizanslılar arasında
Doğu Anadolu’daki hakimiyet mücadelesi başlamış oluyordu.
Sultan Tuğrul Bey’in ölümünden sonra
Selçukluların başına geçen Sultan Alparslan Malazgirt Kalesini ele geçirip,
Suriye’ye yönelince Bizanslılar Selçuklu Türk’lerini kesin yenilgiye uğratmak için
İmparator Diogenes komutasında büyük bir orduyla Doğu Anadolu’ya bir sefer
düzenlediler. Bizans Ordusu Malazgirt’i kuşatıp, ele geçirdi ve kaledeki bütün
Müslümanları kılıçtan geçirdi. Bizans ordusunun Doğuya yöneldiğini haber alan
Sultan Alparslan Güneye seferinden vaz geçti. Hızla Anadolu’ya yöneldi.
Malazgirt önlerine geldiğinde kalenin Bizanslıların eline geçtiğini görünce
savaş hazırlıklarına başladı. Romanos Diogenes’e bir elçi yollayarak
barış teklifinde bulundu. O yüzyılın en kalabalık ordusunu toplamış olan
İmparator, Sultan Alparslan’ın barış teklifini reddetti.
Alparslan Türklerin Turan diye anılan
klasik savaş taktiğini uygulayarak ordusunu dörde ayırdı. Bu taktiğe göre
Selçuklu ordusu biri merkezde ikisi yanlarda, biride merkezdeki birliklerin
önünde olacak şekilde mevzilendi. Sultan Alparslan Merkezdeki kuvvetin önündeki
az sayıdaki birlikle birlikte saldırıya geçti. Bu kuvvet kısa süren bir
çatışmanın ardından yenilmiş görünerek geriye merkeze doğru çekildi. Türklerin
yenilgiye uğrayıp geri çekildikleri sanan Bizans ordusu karşı saldırıya geçince
sağ ve sol tarafta mevzilenmiş olan Selçuklu kuvvetleri, Bizans ordusunun
artlarına sarkarak kıskaç içine aldılar savaş kısa sürede sona erdi. Bizans
ordusu büyük kayıplar verdi. İmparator Romanos Diogenes esir edildi.
Sultan Alparslan Romanos Diogenes’le antlaşma yaptı ve daha sonra onu serbest
bıraktı.
Malazgirt Savaşının sonuçları büyük oldu.
Bu savaşla Anadolu’nun Türkleşmesi dönemi başladı. Sultan Alparslan
komutanlarından Anadolu içlerine seferler yapmalarını istedi. Böylece Muş ve
çevresi kesin olarak Türklerin hâkimiyeti altına girdi.
Muş ve çevresi 1100 de Selçuklu
hanedanlarından Melikşah’ın amcası Yakuti’nin oğlu olan Kutbettin İsmail’in
kölesi Sökmen El-Kutbi Ahlat’lıların daveti üzerine Ahlat’a gelerek Van Gölü
çevresinde Ahlatşahlar Beyliği’ni kurunca bu beyliğin sınırları içerisine
katıldı. Ahlatşahlar zamanında Muş, Malazgirt ve çevresi tamamen Türkleşirken
Muş’da doğunun kalkınmış ve zengin şehirleri arasında yerini aldı. Muş ve çevresi
Ahlatşahlar, Artuklular ve Eyyubilerin hâkimiyet mücadeleleri sırasında birkaç
defa el değiştirdi. 1191’de Eyyubi Meliki, Malazgirt Kalesini kuşattı ve kaleyi
mancınıklarda dövmeye başladı. Erzurum Hükümdarı Saltuk’un kızı Mama Hatun,
başında bulunduğu askeri kuvvetlerle Ahlatşahların yardımına gelince kuşatma
kaldırıldı. Muş ve çevresi, tekrar Sökmenliler’in idaresine geçti. 1196’da
Ahlatşahı Beg Timur’u öldürerek yerine geçen kölesi ve damadı Aksungur,
hükümdarın karısını ve oğlunu Muş Kalesine hapsetti. Ahlatlılar Aksungurun
ölümünden sonra Beg-Timur’un oğlu Muhammet’i hapisten çıkararak 1197’de
hükümdar ilan ettiler.
Ahlatşahlar’daki bu karışıklıklardan
yararlanmak isteyen Suriye Eyyübileri’nden Necmettin Eyyüb, Muş şehrini ele
geçirince Ahlatşahlar’da Erzurum Meliki Tuğrulşah’tan yardım istediler.
Tuğrulşah, Eyyübileri Muş’tan çıkarıp Ahlatşahlar’ın hükümdarı Balaban’i
öldürerek bu ülkeye sahip olmak istediyse de halk Tuğrulşaha ayaklandı.
Tuğrulşah önce Malazgirt’e çekildi ve burada da tutunamayarak Erzurum’a geri
döndü. Muş ve çevresi, Ahlatşahlar Devleti’nin 1207’de yıkılmasından sonra
Necmettin Eyyubi’nin eline geçti.
Necmettin Eyyübi Ahlat halkına kendisini
kabul ettiremedi. Ahlatşahlar ülkesi, Gürcüler’in baskınlarıyla perişan
edildi. Moğol tehlikesinden kaçan Celalettin Harzemşah Doğu Anadolu’ya girdiği
sırada Van, Ahlat,Erciş, Muş, Malazgirt ve Bitlis çevresi Suriye
Eyyübileri’nin kontrolü altında idi. Gürcüleri ezerek Ahlat’a gelen
Harzemşah Celaleddin, Ahlatı kuşattı ve o devirde Kutbet Al-Islam sıfatını
taşıyan Ahlat’a girerek, şehri üç gün boyunca yağmalattı. Bu arada Malazgirt ve
Muş çevresi de bu yağmadan kurtulamadı. Ahlatşahlar’ın bir kültür merkezi
haline getirdiği belde böylece, bir diğer Türk hükümdarı tarafından perişan
edilmiş oldu. Harzemşah’ın Islam Türk dünyasındaki yanlış politikası
üzerine harekete geçen Anadolu Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat, 10
Ağustos 1230’da Yassıçemen’de Harzemşah’ın ordusunu perişan etti.
Harzemşah Celaleddin, kaçarken Dersim Dağlarında öldürüldü. Muş ve çevresi
Anadolu Selçuklu idaresi altına girdi.
Alaeddin Keykubat Iran üzerinden gelen
Moğol tehlikesine karşı topraklarını korumak için hazırlıklarda bulunurken
Moğollar’ın önünden kaçan Türkmenleri Malazgirt ve Muş çevresine yerleştirerek
bunlardan yararlanmayı düşündü. Malazgirt ve Muş Kalelerine askerler
yerleştirdi ve suları tamir ettirdi. Alaeddin Keykubat’ın ölümünden sonra
Anadolu Selçuklu Devletinde Alaeddinin yerini dolduracak değerli bir devlet
adamı çıkmayınca Moğollar hızla Doğu Anadolu’ya girdiler. 1243 Kösedağ
Savaşıyla Anadolu tamamen Moğollar’ın egemenliğine girdi. Muş ve çevresi de
Moğol tahribat ve katliamına uğradı.
Muş ve Malazgirt Moğollar’dan sonra Iran,
Doğu Anadolu ve Irak havalisinde kurulan İlhanlılar Devleti’nin idaresine
geçti. Ne var ki, Doğu Anadolu, hiçbir zaman Ahlatşahlar zamanındaki
zenginliğine ve kültür yüksekliğine ulaşamadı. Ilhanlılar’ın Iran’da
yıkılmasından sonra Muş ve çevresindeki Türkmenler. Bağdat’ta hüküm süren
Celayirliler’in hanı Sultan Üveys (1356-1357) zamanında katliama uğradılar. Bu
esnada Doğu Anadolu’da Karakoyun ve Akkoyun Türkmenleri hâkimiyet kurmak için
mücadeleye başladılar. Doğu Anadolu’ya hâkim olan Karakoyunlu’lar zamanında
Muş, bu beyliğin sınırları içerisinde kaldı.
Bu arada İran üzerinden batıya doğru
ilerleyen Timur tehlikesi ortaya çıktı. Timur’un önünden kaçan Türkmen boyları
Karakoyunlu topraklarına girince Karakoyunlu hükümdarınca Muş, Bulanık
Malazgirt ve Varto’nun dağlık kesimlerine yerleştirildiler. Karakoyunlu
hükümdarı Kara Yusuf, Timur’a karşı koyamayınca Osmanlılara sığındı.
Karakoyunlu topraklarına giren Timur girdiği her yerde yaptığı gibi Muş ve
Malazgirt’i de tahrip etti, halkı kılıçtan geçirdi. Evliya Çelebi
seyahatnamesinde Muş şehrinden bahsederken Timur’un Muş’ta yaptığı tahribatın
izlerinin hala mevcut olduğunu söyler.
Timur Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıt’ı
l402 yılında Ankara savaşında mağlup edince Anadolu tamamen Timur’un kontrolü
altına geçti. Timur Çin seferine gitmek için Anadolu’dan ayrıldıktan sonra
Anadolu’da Osmanlı şehzadeleri arasında taht kavgaları başladı. Doğu Anadolu’ya
geri dönen Karakoyunlu Yusuf. Beyliğini yeniden kurdu. Kara Yusuf’un ölümünden
sonra Akkoyunlular Karakoyunluları tehdit etmeye başladılar.
Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan ordusunu Muş
Ovası’ nı doğudan çeviren dağların gerisine gizleyerek Karakoyunlu hükümdarı
Cihanşah ‘ı beklemeye başladı. Pusudan habersiz ihtiyatsız hareket eden
Cihanşah bir gece baskınında ele geçirilip öldürüldü. Uzun Hasan böylece
Karakoyunlu Devleti’nin çöküşüne zemin hazırladı ve Doğu Anadolu’yu hâkimiyeti
altına aldı.
Osmanlılarla komşu olan Akkoyunlu
hükümdarı, bütün Anadolu’ya hâkim olmak için Osmanlı Sultanı Fatih Sultan
Mehmet’le 2 Ağustos l473 ‘de Otlukbeli’nde savaşa tutuştu. Uzun Hasan, bu
savaşta yenilince ülkesi sarsıldı. Uzun Hasan, l478’de ölünce
Akkoyunlular’da iç karışıklıklar baş gösterdi. İran’da şeyh Seyfettin
Erdebili neslinden şeyh Haydar’ın oğlu olan Şah İsmail, İran ve Akkoyunluların
toprakları üzerinde Safeviler Devleti’ni kurdu. Şah İsmail’in annesi
Alemşahbanu Uzun Hasan’ın kızıdır. Şii itikadını benimseyen Şah İsmail, Doğu
Anadolu ‘da Sünni Türkmenlerin arasında katliama başladı. Akkoyunlu
Türkmen’leriyle Şah İsmail arasındaki mücadeleden en çok Doğu Anadolu halkı acı
çekti.
Muş ve çevresi Ahlatşahlar yönetimindeyken
tamamen Türkleşmiş ve Ahlatşahlar’ın imar faaliyetleriyle de Doğu Anadolu’nun
zengin yörelerinden biri haline gelmişti. Marco Polo XIII yy. ortalarında
Muş ve Mardin’de pamuk baharat ve çeşitli kumaşların çok miktarda imal edildiğin
kaydeder Muş ve çevresi Moğolların ve Timur’un tahribatından bir hayli
etkilendi ve geriledi. Şehirleri terk eden Türkler köylere ve yaylalara doğru
çekilip çiftçiliği bırakarak hayvan beslemeye başladılar. Akkoyunlu Uzun Hasan
zamanında Uzun Hasan’ı ziyaret eden İtalyan elçisi Barbaro Muş’tan bahsederken
şehrin meskûn ve kalesinin müstahkem olduğundan söz eder.
YENİ ÇAĞDA MUŞ
Osmanlı Sultanı II Beyazıt zamanında
kuvvetlenen Şah İsmail Anadolu’da hâkimiyetinin kurmaya çalışılırken aynı
zamanda müritlerini de el altında Anadolu’nun çeşitli yerlerine göndererek
Osmanlılar aleyhine isyanlar çıkartmaya başladı. Şehzade Yavuz Trabzon
Valiliğinde bulunduğu yıllarda Şah İsmail’in durumu yakından takip ederek
tehlikenin farkına vardı. Babasıyla girdiği taht mücadelesinde galip çıkıp
Osmanlı tahtını ele geçirdiğinde ilk işi büyük bir orduyla Doğu Anadolu’ya
yürümek oldu. 23 Ağustos 1514’de Çaldıran’da Şah İsmail’i bozguna uğrattı.
Böylece Doğu Anadolu ve Tebriz Osmanlıların hâkimiyetine girdi.
Yavuz Sultan Selim Doğu Anadolu’da iken bu
bölgedeki aşiretler İdris’i Bitlisi’nin önderliğinde Yavuz’un emrine girdiler.
Yavuz Sultan Selim Doğu Anadolu’yu İran’a karşı korumak için bu aşiretleri
birtakım derebeyliklere ayırarak onlara geniş imtiyazlar verdi bu aşiretlerden
İran’a karşı uç beyleri olarak yararlanmaya çalıştı.
Kanuni zamanında Safeviler Doğuya saldırıp
Erzincan’a kadar olan yerleşim bölgelerinde yağma ve katliama girişince Muş ve
Malazgirt çevresi de tahrip oldu. Doğu seferine çıkan Kanuni İran içlerine
sefer yaptı ise de da Doğu Anadolu’daki sınır çatışmaları Sultan IV Murat
zamanında 1639 da yapılan Kasr’ı Şirin antlaşmasına kadar devam etti.
Osmanlı Devleti’nin mülki taksimatında Muş
ve çevresi bazen Van eyaletine bağlı sancak merkezi bazen de eyaletin Bitlis
Hanlığına bağlı bir nahiye oldu. Bitlis hanlığının ortadan kalkmasından sonra
Muş Erzurum eyaletine bağlı sancağın merkezi olurken, Bitlis’te Muş’a bağlandı.
1700 yılları sonrasında Muş ve çevresinde bir nevi babadan oğula geçen yerel
paşalık vardı.
YAKIN ÇAĞDA MUŞ
Muşta yerel paşalık yapan Aleaddin Paşa
zamanında 1794’te İran şahı Doğu Anadolu’ya girerek Muş ve Hınıs’ı yağmalattı.
İranlıların kışkırtmasıyla çıkan isyanları bastırmak için harekete geçen
Osmanlı Devleti yardımcı kuvvet olarak yerel paşalardan asker toplarken Muş
Beylerbeyi Aleaddin paşanın oğlu Emin paşadan da yardım aldı ve isyancı
aşiretler üzerine yürüdü. 1821 de Kaçar hanedanından Fatih Ali Şahın veliahdı
ve Iran şahı Abbas Mirza Doğu Anadolu’ya girerek Muş ve çevresini yağmaladı.
1826’da Sultan II. Mahmut Yeniçeri Ocağını
kaldırırken Erzurum Eyaletinde Yeniçeri ağası olan Gürcü Osman Paşa, Muş
Beylerbeyi Emin Paşa tarafından yakalanarak Varto’ya getirilip idam edildi. Bu
esnada Doğu Anadolu’daki yerel paşalar, nüfuslarını artırarak merkezi otoriteye
karşı ayaklanmaya başladılar. 1839’da ilan edilen Gülhane Hattı Hümayunu’ ile
birlikte yerel beyliklere son verilmeye başlandı. Muş’un Bağlar Köyü
yakınındaki Alaeddin Paşa oğullarının konağına hücum eden halk, konağı
yağmaladı. Devlet Muş’ta yerel paşalığa son vererek burayı Erzurum’a bağlı
sancak merkezi haline getirdi.
1889’da II. Abdülhamit Doğu Anadolu’da
sükûneti sağlamak ve doğudan gelecek Rus tehlikesine karşı mahalli güçleri
kullanmak için Hamidiye Alayları kurdurdu Hamidiye alaylarının paşaları
yöredeki aşiret ağalarından seçildi. Aşiret ağalarının oğulları İstanbul’da
açılan askeri okullarda eğitilerek Hamidiye alaylarının başına getirildi.
1890’lı yıllardan itibaren Doğu Anadolu’da Ermenilerin faaliyetleri başladı.
Çeteler halinde hareket eden Ermeniler Muş, Bulanık, Malazgirt ve Varto
köylerinde katliama giriştiler. Hıristiyan ve doğuda Rusların müttefikleri
olmaları sebebiyle Ermeniler hem Avrupa âleminden hem de Çarlık Rusya’sından
yardım görerek komiteler kurmaya başladılar. Dışarıdan Osmanlı Devleti’ne
baskı yaptırarak Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti kurmak için harekete
geçtiler. Hamidiye alayları doğuya dışarıdan gelecek tehlikelere karşı koymada
yararlı olurken aşiret kavgalarında aynı başarıyı gösteremediler. Muş,
Malazgirt, Varto ve Bulanıkta aşiret kavgaları alevlendi bazı Hamidiye
alaylarının taraflı hareket etmesi üzerine yörede asayiş tamamen bozuldu ve
aşiretler arası çatışmalar yoğunlaştı.
XIX. yy’ın sonları ve XX yy.ın ilk
yıllarında Muş bölgesi harici teşviklerle körüklenen Ermeni
Taşnakları’nın ihtilal hareketine sahne oldu. 1894’de Sason ihtilalini müteakip
1895 senesi içerisinde hükümetin kurduğu ve Erzurum’daki Fransa, İngiltere ve
Rus Konsoloslarının katıldığı bir heyet Muş’ta toplanarak isyanın sebeplerini
görüştü. 1901 senesinde Muş ovasında faaliyetlerde bulunan Ermeni çeteleri
köyleri yağmaladılar ve hükümet kuvvetleri ile çarpıştılar. 1905’teki Ermeni
baskınları Muş ve çevresine büyük zararlar verdi.
1.DÜNYA SAVAŞINDA MUŞ
1914’de 1. Dünya savaşlarında Osmanlı
Ordusu’nun Kafkas seferi büyük hezimetle sonuçlandı. Rus orduları Doğu
Anadolu’yu işgal etmeğe başladı. 1915 yılında Ruslar Eleşkirt ve Pasinler
üzerinden Malazgirt’e doğru ilerlediler. Bundan cesaret alan Ermeniler Rus
işgalini kolaylaştırmak için Muş Varto ve Bulanık’ta Müslüman köylerine
baskınlar düzenlemeğe başladılar. Rusların desteklediği Ermeni katliamlarından
korkan halk Elâzığ ve Diyarbakır tarafına kaçmağa başladı. 1915 yılının şubat
ayında Varto, 1916 yılında da Muş Rus ordusunun eline geçti. Rus ordusu
içerisinde gönüllü askerlik yapan Ermeniler asırlar boyu beraber yaşadıkları
Muş halkını katletmeğe başladılar. 1916 yılında Diyarbakır 16. Kolordu
Komutanlığına Çanakkale’de başarı kazanmış olan Mustafa Kemal Paşa atanınca
buradaki çatışmaların seyri değişti. Kısa zamanda toparlanmağa başlayan 2.
Ordunun 16. Kolordusuna ait 8 tümen Muş çevresinde toplanmış,
gönüllülerle 3 Ağustos’ta saldırıya geçti ve Kurtik dağları üzerinden Muş
şehrine girdi. Rus birlikleri kontrolleri altındaki köylerde katliam yaparak
geri çekildiler. Ne var ki Ruslar yeni birliklerin katılmasıyla yeniden
saldırdılar ve Muş’a girdiler. Ama Rus işgali fazla uzun sürmedi. Türk ordusu
1917 yılının bahar aylarında karşı saldırıya geçerek 30 Nisan günü şehri Ruslardan
geri almağa muvaffak oldu.
18 Ağustos 1917 de yapılan ateşkes
antlaşmasına göre Ruslar Doğu Anadolu’dan çekildiler. Ruslar çekilirken ordunun
ağırlıklarını Ermenilere bırakarak onları Türklere karşı harekete geçirmeğe
çalıştılar.1. Dünya savaşının galipleri Mondros Mütarekesi Wilson prensipleri
ve Sevr antlaşmasında açıkça görüldüğü gibi Doğuda Ermenilere devlet
kurdurtmağa çalıştılar. Ermeniler de bu toprakları ele geçirmek özellikle
Wilson prensiplerindeki maddeye göre bölgede çoğunluğu elde etmek
için katliamlara giriştiler. Muş ve çevresi de bu katliamlara maruz kaldı.
KURTULUŞ MÜCADELESİNDE MUŞ
Sevr anlaşmasına dayanarak Doğuda devlet
kurmak isteyen Ermeniler teşkilatlandırdıkları komitelerle katliamlarına devam
ederken, Anadolu’da işgal edilmeye başlanmıştı. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan
Mustafa Kemal Paşa Amasya tamimini yayınladıktan sonra Erzurum’a
geçti. Bu sırada Doğu Anadolu halkı Ermeni katliamlarını durdurma
ve Ermenilere karşı mücadele kararı alırken civar vilayetlere dağılmış olan Muş
halkı da yeniden şehre dönmeye başladı. Ermenistan üzerinden Doğu Anadolu’ya
giren Ermeni orduları, Kazım Karabekir Paşa komutasındaki Türk ordusunca
yenilgiye uğratıldı. Gümrü Antlaşmasıyla da Doğu Anadolu işgal ve katliamlardan
kurtuldu.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE MUŞ
Cumhuriyetin ilânından sonra yurtta
kalkınma hamlesiyle birlikte önemli inkılâplar yapılmaya başlandı. Bu
inkılâplara tepki. Olarak Doğu Anadolu' da Şeyh Sait İsyanı patlak verdi. Bu
isyanı destekleyenlerin başında Hamidiye Alay’larının komutanlığını yapan ve
doğuda büyük nüfuzu olan Halit Paşa da bulunuyordu. Halit Paşa'nın Osmanlı
Devleti’nin çöküşü sırasında kurulan zararlı cemiyetlerden Kürt Teali
cemiyetiyle yakından ilişkisi vardı. Hamidiye Alay’larının gücüne güvenen
Halit Paşa, dışarıdan da destek göreceğini umarak isyan etmek için yöre
halkından kuvvet toplamaya başladı. T.B.M.M. Bitlis Mebusu Yusuf
Ziya Bey'le anlaştı. Kendisi Doğu Anadolu'da ayaklanırken bir yandan da
isyanının amacını diğer Cemiyeti Akvama duyurarak olayı milletlerarası mesele
haline getirmeye çalıştı. Halit Paşa bu maksatla Varto'nun Kereç Köyü’nde
aşiret ağalarıyla yaptığı toplantıda umduğu desteği bulamadı. Bunun üzerine
kendisine katılmayan ağaları, Ankara Hükümeti’ne isyan etmiş gibi göstermeye
çalıştı. Aşiretler üzerine yaptığı baskınlarla Varto ve Bulanık
çevresinde yağmalama hareketlerinde bulundu. Olayın aslı anlaşılınca Halit Bey
Erzurum’a davet edilerek orada Kolordu Divanı Muhasebat Komisyon Reisliği
vazifesiyle alıkondu ve miralay rütbesi verildi. Erzurum'da siyasi
faaliyetlerine devam eden Halit Paşa bu sefer şeyhlere yanaşmayı denedi.
Türkiye Cumhuriyeti'nin çıkarmış olduğu kanunları İslam'ın aleyhine göstererek
Şeyh Sait'in desteğini aldı. Pasinler depremi sebebiyle Erzurum'a gelen Mustafa
Kemal Atatürk, Halit Bey’in faaliyetlerini öğrenerek tutuklanmasını emretti.
Bitlis Cezaevi'nden Şeyh Sait'le haberleşen Halit Bey, isyanın bastırma emrini
verdi. 5.2.1925'de Doğu Anadolu'da büyük bir isyan çıktı. Şeyh Sait'in
kuvvetleri dört kola ayrılarak Doğu Anadolu'ya yayılırken dördüncü kol
Muş, Varto, Malazgirt ve Göynük çevresini işgal etmeye çalıştı. Varto'yu ele
geçiren isyancılar Muş'a ilerledilerse de Muş Vali Vekili Sırrı Bey, halktan
topladığı yardımcı kuvvetlerle Murat Köprüsü civarında Şeyh Sait'in
isyancılarını mağlup etti ve isyancıların Varto'ya geri çekilmesini sağladı. Bu
olaylar esnasında Halit Bey ve Yusuf Ziya, Bitlis Cezaevinde idam edildi. Dört
ayrı yerdeki isyanın üçü bastırılınca Şeyh Sait Varto'ya gelerek Bulanık
üzerinden İran'a geçmeye çalıştı. Şeyh Sait'in önderliğinde Muş'a doğru tekrar
ilerleyen isyancılar, Muş-Varto arasındaki tarihi Abdurrahman Paşa Köprüsü
üzerinde askeri kuvvetlere teslim olmak zorunda kaldı. Böylelikle Muş halkının
desteklemediği, ama Varto’ya büyük zararlar vermiş olan Şeyh Sait isyanı sona
erdi.