3 Ocak 2018 Çarşamba

Muş'un Kaleleri Köprüleri ve Eski Evleri


KALALER
Muş Kalesi
Muş merkezdedir. Kale şehrin en eski yerlerindendir. Kesin tarihi bilinmemekle birlikte Moğol istilasını müteakip 7. asır ortalarına doğru Hz. Osman zamanında bu çevre ile birlikte kalede savaşlara sahne olmuştur. Sonraları Ermeni Derebeyleri Bağdat’taki Abbasi Halifelerine tabi olarak bu çevrenin ve kalenin idaresi için memur kılınmışlardır. Muş Hicri 27 yılında Hz. Ömer döneminde Müslümanların eline geçince bu kale de tabi olarak Müslümanların eline geçmiştir. Uzun süren savaşlar üzerinde bulunan tarihi değerlerin yok olmasına sebep olmuştur. Kalenin batı tarafında tahrip olmuş Arap mezarlığı, Selçuklu mezarlığı ve Osmanlı mezarlığı karışık ve dağınık bir haldedir. Belediyece park olarak düzenlenmiştir. Günümüzce halkın başlıca piknik yerlerinden biridir.

Hasbet Kalesi 
Muş’un güneyindeki Kızıl Ziyaret Dağının doğu uzantısında bir yamaçtadır. Surları ve iki kulesi kısmen ayaktadır. Diğer kısımları tabii afetlerde yıkılmıştır. Kesin tarihi bilinmemekle birlikte, yapıda kullanılan malzeme ve sanat yapısı itibari ile Horasan harcı ile imar edilmiş ovaya hakim karakol konumunda kendini göstermektedir. Eteklerinde bulunan Soğucak köyünde büyük ölçüde tahrip olan 2 adet gözetleme kulesi de mevcuttur. Bir rivayete göre Büyük İskender
Mısır’ı fethe giderken kendine bağlı Komutan Beatlis’e ( Bitlis) geri döndüğünde geri alamayacağı kudrette bir kale yapmasını istemiş. Emri alan Komutan Beatlis, Büyük İskender’in Mısır’dan Dönüşüne kadar Bitlis Kalesini yapmış ve Büyük İskender’i emri doğrultusunda Muş Ovasına püskürtmüştür. Büyük İskender defalarca Bitlis’e saldırmış fakat her seferinde Muş Ovasına geri dönmek zorunda kalmıştır. Yine mağlubiyetle sonuçlanan bir saldırı sonucu Büyük İskender Muş Ovasında gece konaklarken, orduyu tedirgin eden bir atlı gurubun varlığını görür ve bu savaşçılara hayran kalır. Savaşçıların ikamet ettiği Haspet Kalesine elçi göndererek görüşme talep eder. Kaledekiler bu talebi kabul ederek Büyük İskender’in yanına giderler. Rivayete göre Büyük İskender hayran olduğu bu kişilere atfen “Siz kimsiniz ki, dünyayı fethe çıkmış bir komutanın ordusunu rahatsız ediyorsunuz.”demiş. “Bizler Gur Beyleriyiz, sizler bizim topraklarımıza girmekle bizi rahatsız ettiniz” cevabını alır. Bu arada Komutan Beatlis, Büyük İskender’e haber göndererek kaleyi teslim edeceğini bildirir. Büyük İskender’in huzuruna çıkan Beatlis, hükümdarın “-Bu kaleyi neden baştan teslim etmedin ve ordumdan birçok askerin kırılmasına neden oldun ?” sorusuna “- Hükümdarım siz bana buraya öyle bir kale yap ki dünyanın en güçlü hükümdarı ordusuyla gelse bile burayı alamasın diye emir ettiniz. Bende buraya ğüçlü ve sağlam bir kale yaptım. Siz de dünyanın en güçlü hükümdarı ve ordunuzda dünyanın en güçlü ordusu olduğu halde burayı ele geçiremediniz. Şimdi görevimi yerine getirdiğime inanarak kalennin anahtarlarını size teslim ediyorum.” der. Büyük İskender bunun üzerine komutanının bu cevabından çok memnun kalır ve onu affeder. Bir süre sonra da ordusuna Muş Ovasından çekilme emrini verir.

Muşet Kalesi
Muş’un güneyindeki Kızıl Ziyaret Dağındadır. Muş adı ile özdeşleşmiştir. İlk yapımı Urartu’lara ait oluduğu tahmin edilmektedir. Ortaçağ kalesi görünümünde olan bü günkü yapısına sonra kavuşmuş olabilir. Kale Horasan harcı ile yapılmıştır. Malzeme ve doku olarak Haspet kalesi ve Ahlat eski şehirdeki yıkık kale ile birbirinin aynıdır. Karakol olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir. Tarihi kaynaklara göre boylar arasında adı en son geçen Muşkan oymağı lideri adına yapılmıştır. Van tarihinde Hitit Devleti yıkıldıktan sonra yerini alan bir çok krallıklar arasında Muşkiler da sayılmaktadır. Yine Şah Tahmasp 1530 da Muslu Kabilesine mensup Zülfikar’dan Bağdat’ı aldı şeklinde geçer. Muşkiler de kökü Urartulara dayanan oymaklardan biri olarak kabul edilmektedir.
Kepenek Kalesi:
İlimiz Kepenek köyündedir.  Arkeolog Yrd. Doç. Dr. Nurettin KOÇHAN’ın araştırmaları devam etmektedir.  Nurettin KOÇHAN tarafından burada bulunan Urartulara ait olan taş üzerindeki yazıt Mirjo SALVINI tarafından çözülerek “Studı Mıceneı Ed Egeo-Anatolıcı” dergisinin FascılcoloXLII/2-2000 sayısında yayınlanmıştır.
Yazıtın Türkçe’si: “Haldi’ye  (Urartular’ın baş tanrısı), kral (Efendi, Tanrı), Menua oğlu Argişti bu Susi-tapınağı ve (kaleyi) inşa edip tamamlattı. (Ona) ben Argiştihinili adını verdim. En büyük Haldi sayesinde ben Menua oğlu Argişti, güçlü kral, Bianili kralı, Tuşpa kentinin efendisi”
Muş’ta Urartular’a ait iki önemli yazıt bulundu: ikisi de Menua dönemine ait. İlki bir stelin alt kısmıdır ve Tiflis arkeoloji müzesindedir. Bu yazıt Muş’un 18 km. doğusunda Trmerd mezarlığında bulunmuş. Bu yazıtta askeri bir seferden, Atauni kentinden ve Urme ülkesinden bahsediliyor ve stelin Arhi kentine dikildiği bildiriliyor. İkinci yazıt oldukça eksiktir, yine Urme ülkesinden ve bir yerden bahsediyor.

Malazgirt Kalesi
Malazgirt’tedir. Haşm etli bir görünüme sahiptir. Kalenin ilçeyi çepe çepe çevreleyen bir birine parelel iki suru onarılmıştır. İslam kaynaklarında bu kale gerek İslamiyet’in ilk döneminde gerekse Bizanslar zamanında bir çok savaşa sahne olmuştur. Eski Malazgirt’i çepeçevre kuşatan kalenin ana burcu ile burçları bu tarihi özellikleri ile ilgi çekmektedir. Tabii afetlerde surları yıkılmıştır. Çeşitli zamanlarda onarılmıştır. Onarımlar kısmen de olsa günümüzde de devam etmektedir. Efsaneye göre Malazgirt Kalesi civarında ateşperestler yaşarken başlarında Teymus isminde bir şah bulunuyormuş. Şahın çocuklarından Beşir Allah’a iman getirince babası Teymus Şah oğlu Beşir’in dilini dipten keserek Malazgirt’ten sürgün etmiş Beşir aylarca yol kat edip Müslümanların bulunduğu Mekke’ye gelmiş, durumu öğrenen Hz. Ali sahabelerden oluşan bir ordu toplayarak Malazgirt üzerine yürümüş. Yapılan savaşta Teymus Şah ve beraberindekiler kılıçtan geçirilmiş. Hz Ali ordusu ile şimdi ilçenin bir mahallesi olan Şahneder köyüne gelmiş ve orada konaklamak istemiş. Askerler yorgun ve susuz olmaları nedeniyle köydeki çeşmeden su içmek istemişler, suyun zehirli olduğu söylenmiş. Bunun üzerine Hz. Ali çeşmenin kaynağında örümcek ağı gibi kaynaşmakta olan yılanları görünce askerlerin su içmesine engel olmuş. Askerlerin su içme ihtiyacını belli etmesi üzerine Hz. Ali köyün hemen güneyindeki düz arazi görünümde olan Salkayalığına gitmiş, kılıcın çekerek taşa vurmuş kılıcın darbesi ile kaya yarılmış ve şimdi yılanlar kuyusu denilen halini almış. Çeşmede kaynaşmakta olan yılanların çekilmesi için Allah’a dua etmiş aynı ayna yılanlar açılman bu kuyuya çekilmişler. Sonunda askerler bu çeşmeden su içerek yorgunluklarını üzerlerinden atmışlar. Günümüze kadar her yıl yalnız 15 Mayıs- 15 Haziran arasında bu yılanlar kuyusu aynı boy ve renk zehirsiz yılarlarla dolar bu güne kadar, bu yılanların köylüler tarafından ellerine alarak oynattıkları halde hiç kimseye zarar vermedikleri tespit edilmiştir. Görmek isteyenler belirtilen günler arasında Şahnedar köyü yılanlar kuyusuna gidebilirler

Evliya Çelebi Kalesi
Kalesi yuvarlak bir tepe üzerinde ve kesme taştandır. Hisarın iç kısmı mamurdur.878 senesinde Akkoyunlu sultan Uzun hasan Bayındırı zaptetmek isterken Fatih Uzun Hasanı bozguna uğratıp bu kale halkınıda idaresi altına almıştır. Sonra Beyazıt Veli asrında Acem istila etmişse de 922 tarihinde Sultan I. Selim Çıldır savaşında acemi mağlup etmiş, bu kalede o günden beri Osmanlı idaresinde kalmıştır.
Kalenin üç tarafı yüksek olup doğuya bakan bir kapısı vardır. Aşağı deresine inmek için kesme kayadan su yolları vardır. Bağ ve bahçesi o kadar meşhur olmayıp kalesi de yer, yer Timur’un tahribine uğramıştır. Şehri o kadar mamur değildir. Tahminen iki bin ev, bir cami, iki medrese, bir küçük hamam -ancak beş adam alır-, bir han, elli kadar dükkan ve yedi adet çocuk mektebi vardır.
Şehir 18. Örfi iklimin ortasında olup, kuzeyinde Erzurum üç konaktır. Kıblesinde Bitlis iki konaktan daha kısadır. Van kalesi doğusunda olup dört konaktır. Ahlat kalesi ile Malazgirt Kalesi arası tam yedi fersahtır. Dağ başlarından aşan doğru yolları vardır. Şehrin suyu ve havası gayet yayla olup, bütün halkı güzel vücutludur. Çünkü kış çok sert olur. Şehrin içinden geçen nehir Bingöl yaylasından çıkar.
Katerin (Zincirli) Kale
Malazgirt ilçesi sınırları içersindeki Katerin Dağı üzerindedir. Doğu Roma eseridir. Rivayete göre Malazgirt ile Katerin Kaleleri Kalın zincirlerden bir köprü ile birbirlerine bağlanmıştır.
Tıkızlı Kalesi
Malazgirt ilçesinin Tıkızlı Köyündedir. Yapılan araştırmalar sonucunda kalenin Urartu’lara ait olduğu belirlenmiştir. Kale bir tepe üzerinde büyük taşların bir biri üzerine yığılması ile harçsız olarak yapılmıştır.
Doğu Anadolu’da son yıllarda yapılan bir çok araştırma ve kazıya karşın, bunları sınırlı bir alanı kapsadığı ve özelliklede Van ili ve çevresinde yoğunlaştırıldıkları dikkati çekmektedir. Bunun yanı sıra çok kısıtlı da olsa Ağrı ve Erzurum çevresinde bazı yüzey araştırmaları ile Elazığ Bölgesinde de kurtarma kazıları gerçekleştirilmiştir. Muş ve özellikle Malazgirt İlçesinde ise bugüne değin kapsamlı bir araştırma yapılmamıştır. Bu nedenle aşağıda ayrıntılı olarak tanıtmaya çalışacağımız Kale, yörede antik yerleşimin yoğunluğunu ve yeni araştırmaların sürdürülmesinin gerekliliğini ortaya koyması açısından büyük önem taşımaktadır.
Kalıntıların bu günkü durumuna göre Kale’nin merkezi kısmı yaklaşık 25-30 x 30-35 metrelik bir alanı çevrelemektedir. İ.ç kalenin 4m. genişliğindeki kuzeydoğu ve kuzey sur duvarlarının yer yer 1,5-2m yüksekliğe kadar korunabilmişliğine karşın dış sur duvarları bazı kısımlarda salt birkaç taş sırası halinde günümüze gelmiştir.
Tıkızlı Kalesinin sur duvarlarında izlediğimiz, A. Çilingiroğlu tarafından “Kilkilotik Yöntem” olarak adlandırılan benzer duvar örgüsüdür. Yazıtları nedeniyle Işpuini dönemine (İÖ. 830-810) tarihlenen Zivistan ile Menua’ın egemenliğinde (İÖ. 810-786) yapıldığı kabul edilebilir.
Bostankale Kalesi
Malazgirt’te 10 km uzaklıktadır. Yapılan yüzey araştırmaları sonucunda kalenin Urartu’lara ait olduğu tespit edilmiştir. Kale büyük bir kaya kütlesi oyularak yapılmıştır.

KÖPRÜLER
Murat Irmağı Köprüsü
Muş – Varto yolu üzerinde Muş şehir merkezine 10 km uzaklıktadır. Bir Selçuklu yapısıdır. Yapım tarihi kesin olarak bilinmemek-tedir. 1817 tarihli mermerden kitabesinin onarımlarla ilgili olduğu sanılmaktadır. 143 m uzunluğunda, 4.77 m genişliğindedir. Yüksekliği 16 – 18 m’dir. 12 gözlüdür. Günümüzde orta ayaktan yıkılmıştır.
Hatun Köprüsü
Malazgirt’in girişindedir. Bir Selçuklu yapısıdır. 10 m uzunluğunda, 5 m genişliğindedir. Günümüze kadar gelebilmiş yegâne Selçuklu eserlerinden biridir.

Kız Köprüsü
Malazgirt’e 2 km uzaklıktadır. İki yekpare taştan 3 m uzunluğunda, 1 m genişliğindedir. Rivayete göre devrin kral kızlarından biri tarafından yaptırılmıştır.

GELENKSEL MUŞ EVLERİ
Yerleşim düzeni ve sokak dokusu esas itibari ile tipik bir Türk kenti havasını yansıtan Muş'un, konut mimarisinin oluşumunda temel etki, diğer yörelerimizde de olduğu gibi milletimizin örf ve adetlerinden kaynaklanan hayat tarzı ve ihtiyaçlarıdır. Ayrıca gelenekleri, iklimin ve coğrafyanın zorlayıcı gerekleri de bu oluşumdaki diğer etmenlerdir.Bölgedeki diğer illerin yerleşimlerine benzeyen sokak dokusu içinde yer alan evler, genellikle havuş (avlu) gerisinde yükselen iki katlı yapılardan ibarettir.Eski Muş evleri genel plan şemaları itibarı ile kendisine yakın şehirlerdeki (Doğu ve Güneydoğu Anadolu) evlerle paralellikler göstermekle birlikte mekan isimlendirmelerinde yer yer farklılıklar göstermektedir.Sokakla bağlantılı cümle kapısından geçilerek girilen "havuş"un yanında tandırlık, erzak deposu ve çardak görevi gören ağaç altı oturmalıklar yer almaktadır. Çoğu evde ise bunlarla birlikte ahır da mevcuttur. Estetik ve sade bir görünümü olan pencere kenarları, Selçuklu kültürünün etkisiyle miğfer kubbe tarzında inşa edilmekte ve dışardan bakıldığında miğfer görünümü bariz bir şekilde kendini göstermektedir. Pencerelerde cumba yerine önem verilmiş ve bu kısmı desteklemek amacıyla genelde sade olan korkuluklar kullanılmıştır.Her iki tarafı iki sütun üzerine çiçeklik nişleri ile süslenen giriş kapıları çift kanatlı olup genelde metal ağırlıklı yapılmakta, sade görünümlü kapı tokmakları ya da kilit bağlantıları ile tamamlanmaktadır. Kapıların içeri açılan kısmında girişi sağlayan bir basamak yüksekliğinde seki bulunur. İç kısımda, alt kat, genelde mutfak, banyo, tuvalet ve zahire odası ile birlikte merdiven boşluğunu oluşturan antrelerden oluşur. Yukarı çıkıldığında ise esasen geleneksel Türk evlerinde yer alan sofa ile cepheye bakan ve daha çok sohbet amacıyla kullanılan salon görülebilmektedir. Üst katta yer alan bütün odalar bu salon etrafında sıralanır.
Evlerde mekanları birbirine bağlayan kapılar basit ve gösterişsizdir. Bütün kapılar eşikli ve demir mandallı kapı kolu sistemi ile yapılmış olup, kapı boyutları, bulundukları konuma ve fonksiyonlara göre değişik büyüklüklerde olabilmektedir.
Evlerin duvar kalınlığı (dolgu duvarlar) 60-70 cm’dir. Bu yüzden mekan içerisinden bakıldığında pencereler loş bir hava verir. Döşemeler ise zeminde (alt katta) sıkıştırılmış killi toprak veya düzgün sal taşları ile, üstlerde ise ahşap malzeme ile kaplanır. Her odanın pencere önünde yüksekliği 30-50 cm, genişliği 50-90 cm arasında değişen sedirler mevcuttur.
Evin en önemli ve en geniş yerlerinden birisi olan mutfak içerisinde ocak bulunur. Yemek odasının hemen altında bulunduğundan mutfaktan yemek odasına, yiyecek ve içecekler asansörvari bir makara sistemiyle duvar içerisindeki boşluktan çıkarılır ve indirilir. Alt katta bulunan banyonun en ilginç özelliği ise, "çol" denilen, günümüz küvetini andıran, suyun etrafa sıçramasını engelleyen, köşeye yapılmış ayrı ve açık bir kısım bulunmasıdır.
Evin iç duvarlarının tamamında sıva olarak, saman, keçi kılı ve sönmüş kireç karışımı bir tür harç kullanılmakta, sonradan badana yapılarak duvar yüzeyi tamamlanmaktadır. Duvar boyunun yarısında ‘areğan’ denilen hatıllar kullanılır. Dam kısmı ise kalın areğanlar üst üste konularak, aralarındaki boşluğunda meşe çeperi doldurularak ve akabinde bunların üstü önce çamur sonrada toprak ile örtülerek yapılır.
Günümüzde yıkılmaya yüz tutmuş, gelişen teknik yapılara yenilmiş bu evlerden bir kaçına şehir merkezinde rastlamak hala mümkündür.
ESKİ MUŞ EVLERİ

Anadolu’nun fethini izleyen yıllarda zaman-la Türkleşen Muş’un eski yerleşim düzeni ve sokak dokusu esas itibari ile tipik bir Türk kenti havasını yansıtır. Diğer yörelerimizde olduğu gibi buradaki konut mimarisinin oluşumunda da temel etki milletimizin örf ve adetlerinden kaynaklanan hayat tarzı ve ihtiyaçlarıdır.  Ayrıca mahalli mimarisi, gelenekleri ve malzemesi ile iklimin ve coğrafyasının zorlayıcı gerekleri de bu oluşumdaki diğer etmenlerdir. Bölgedeki diğer illerin yerleşimlerindekine benzeyen sokak dokusu içinde yer alan evler, genellikle havuş (avlu) gerisinde yükselen iki katlı kuruluşlardan ibarettir. Eski Muş evleri genel plan şemaları itibarı ile diğer şehirlerdeki (Doğu ve Güney Doğu) evlerle paralellikler ortaya koymakla birlikte mekân isimlendirmelerinde yer yer farklılıklar göstermektedir. Sokakla bağlantılı cümle kapısı ile geçilen havuşun (avlu)  bir yanında tandırlık, erzak deposu ve çardak görevi gören ağaç altı oturmalıklar yer alır, birçoğunda ise bunlarla birlikte ahır da mevcuttur. Evlerin cephesi,  pencereler ve zaman, zaman üst kat çıkmasını taşıyan konsollar, kat ayırımını vurgulayan kornişler, ahşap balkon ve balkon kemerleri ile hareketlendirilmiştir. Yapıların üzerlerini örten yapı malzemesi o dönemin iklim şartlarına göre yapılan düz, toprak damlardır. Evlerin temel yapı malzemesi kerpiçtir. Ahşap malzeme ise içeride,  tavanlarda (taşıyıcılar), dolaplarda, kapı, pencere ve dışarıda ise balkonlarda kullanılmıştır. Süslemelerde ise kerpiçlerin, dış cephede duvarlara değişik dizilmeleri ile yer verilmeye çalışılmış estetik ve sade bir görünümü vardır. Pencere kenarları, dışarıdan Selçuklu öğesi taşıyan, kültürümüzün önemli unsurlarından birini; miğfer kubbe anlayışını ortaya koyar, bakıldığında miğfer görünümü bariz bir şekilde kendini gösterir. Pencerelerde cumba yerine önem verilerek yapılan, genelde sade olan korkuluklar kullanılmıştır. Evlerinin giriş kapılarının her iki yanını süsleyen iki sütunçe üzerine çiçeklik nişleri vardır. Kapılar çift kanatlı olup genelde metal ağırlıklı yapılmıştır. Kapılar sade görünümlü kapı tokmakları ya da kilit bağlantıları ile yapı malzemesini tamamlar. Kapıların içeri açılan kısmında girişi sağlayan bir basamak yüksekliğinde seki bulunur. İçeride alt kat,  genelde mutfak, banyo, tuvalet ve zahire odası ile birlikte merdiven boşluğunu oluşturan girişlerden oluşur. Yukarı çıkıldığında, esasen geleneksel Türk konutunda yer alan sofa ile aynı amacı taşıyan ve alt kattan uzanan ahşap merdivenle çıkılan bu ilk ve evin en geniş kısmını oluşturan mekânlar, cepheye bakan daha çok sohbet amacıyla kullanılan büyük salonlardır. Bu salonlarda ahşap veya taştan, pencere önlerinde sedirler bulunmaktadır. Üst katta yer alan bütün mekânlar (odalar), bu salon etrafında sıralanır. Misafir odası olarak adlandırılan ve büyük salonun etrafında ön cepheye bakan bazen birden fazla olan, evin en güzel eşyalarını içerisinde de barındıran ya da diğer odalara göre daha gösterişli olan bu odalar, misafir ağırlama, sohbet etme amaçlı yapılmıştır. Evlerde mekânları bir birine bağlayan kapılar basit ve gösterişsizdir. Çok büyük bir çoğunluğu tek kanatlı olan kapıların hemen hemen hiç birinde süsleme yoktur. Bütün kapılar eşikli ve demir mandallı kapı kolu sistemi ile yapılmıştır. Kapı boyutları, bulundukları konuma ve fonksiyonlara göre değişik ölçüler vermektedir. Genelde her oda da küçük ahşap dolaplar (gömme) ve büyük çift kanatlı, çekmeceli yataklıklar mevcuttur. Evlerin duvar kalınlığı (dolgu duvarlar) 60–70 cm’dir. Bu yüzden mekân içerisinden bakıldığında pencereler loş bir hava verir. Mekân içerisine açılan pencere yapıda kullanılmaz, evin tavan kısımları kaplamasız,  olduğu gibi bırakılır, taşıyıcılar kendini gösterir. Döşemeler ise zeminde (alt katta) sıkıştırılmış killi toprak veya düzgün sal taşları ile; üstlerde ise ahşap malzeme ile kaplanır. Her odanın pencere önünde yüksekliği 30-50 cm, genişliği 50-90 cm arasında değişen sedirler mevcuttur. Ahşap veya kerpiçten oturma yeri olarak düzenlenen sedirler pencere önlerine bitişik yapılırlar. Mutfaklar,  evin önemli ve geniş yerlerinden biridir. İçerisinde ocak (niş şeklinde) diğer adıyla şömine bulunur. (Bazı yapılarda yoktur.) Yemek odasının hemen altında bulunduğundan mutfaktan yemek odasına, yiyecek ve içecekler asansörvari bir makara sistemiyle duvar içerisindeki boşluktan çıkarılır ve indirilir. Banyoda, çol denilen günümüz küvetini andıran suyun mekân içerisinde etrafa sıçramasını engelleyen köşeye yapılmış ayrı ve açık bir kısım bulunur, büyük banyo kazanları her yerde olduğu gibi burada da kullanılır. Evin iç duvarlarının tamamında sıva olarak saman, keçi kılı, sönmüş kireç karışımı kullanılır. Sonradan üzerine badana yapılarak duvar yüzeyi tamamlanır. Sonuç olarak bu evler haremlik-selamlık diye ayrılmasa bile, bunun fiilen uygulandığı görülür. Bütün bunlara binaen kendi kendine yeten o dönemdeki kapalı ekonominin etkisi burada da gözlenir.

Whatsapp Button works on Mobile Device only

Bir şey yazın ve Enter tuşuna basın