KALALER
Muş Kalesi
Muş merkezdedir. Kale şehrin en eski
yerlerindendir. Kesin tarihi bilinmemekle birlikte Moğol istilasını müteakip 7.
asır ortalarına doğru Hz. Osman zamanında bu çevre ile birlikte kalede savaşlara
sahne olmuştur. Sonraları Ermeni Derebeyleri Bağdat’taki Abbasi Halifelerine
tabi olarak bu çevrenin ve kalenin idaresi için memur kılınmışlardır. Muş Hicri
27 yılında Hz. Ömer döneminde Müslümanların eline geçince bu kale de tabi
olarak Müslümanların eline geçmiştir. Uzun süren savaşlar üzerinde bulunan
tarihi değerlerin yok olmasına sebep olmuştur. Kalenin batı tarafında tahrip
olmuş Arap mezarlığı, Selçuklu mezarlığı ve Osmanlı mezarlığı karışık ve
dağınık bir haldedir. Belediyece park olarak düzenlenmiştir. Günümüzce halkın
başlıca piknik yerlerinden biridir.
Hasbet Kalesi
Muş’un güneyindeki Kızıl Ziyaret Dağının
doğu uzantısında bir yamaçtadır. Surları ve iki kulesi kısmen ayaktadır. Diğer
kısımları tabii afetlerde yıkılmıştır. Kesin tarihi bilinmemekle birlikte,
yapıda kullanılan malzeme ve sanat yapısı itibari ile Horasan harcı ile imar
edilmiş ovaya hakim karakol konumunda kendini göstermektedir. Eteklerinde
bulunan Soğucak köyünde büyük ölçüde tahrip olan 2 adet gözetleme kulesi de
mevcuttur. Bir rivayete göre Büyük İskender
Mısır’ı fethe giderken kendine bağlı
Komutan Beatlis’e ( Bitlis) geri döndüğünde geri alamayacağı kudrette bir kale
yapmasını istemiş. Emri alan Komutan Beatlis, Büyük İskender’in Mısır’dan
Dönüşüne kadar Bitlis Kalesini yapmış ve Büyük İskender’i emri doğrultusunda
Muş Ovasına püskürtmüştür. Büyük İskender defalarca Bitlis’e saldırmış fakat
her seferinde Muş Ovasına geri dönmek zorunda kalmıştır. Yine mağlubiyetle
sonuçlanan bir saldırı sonucu Büyük İskender Muş Ovasında gece konaklarken,
orduyu tedirgin eden bir atlı gurubun varlığını görür ve bu savaşçılara hayran
kalır. Savaşçıların ikamet ettiği Haspet Kalesine elçi göndererek görüşme talep
eder. Kaledekiler bu talebi kabul ederek Büyük İskender’in yanına giderler. Rivayete
göre Büyük İskender hayran olduğu bu kişilere atfen “Siz kimsiniz ki, dünyayı
fethe çıkmış bir komutanın ordusunu rahatsız ediyorsunuz.”demiş. “Bizler Gur
Beyleriyiz, sizler bizim topraklarımıza girmekle bizi rahatsız ettiniz”
cevabını alır. Bu arada Komutan Beatlis, Büyük İskender’e haber göndererek
kaleyi teslim edeceğini bildirir. Büyük İskender’in huzuruna çıkan Beatlis,
hükümdarın “-Bu kaleyi neden baştan teslim etmedin ve ordumdan birçok askerin
kırılmasına neden oldun ?” sorusuna “- Hükümdarım siz bana buraya öyle bir kale
yap ki dünyanın en güçlü hükümdarı ordusuyla gelse bile burayı alamasın diye
emir ettiniz. Bende buraya ğüçlü ve sağlam bir kale yaptım. Siz de dünyanın en
güçlü hükümdarı ve ordunuzda dünyanın en güçlü ordusu olduğu halde burayı ele
geçiremediniz. Şimdi görevimi yerine getirdiğime inanarak kalennin
anahtarlarını size teslim ediyorum.” der. Büyük İskender bunun üzerine
komutanının bu cevabından çok memnun kalır ve onu affeder. Bir süre sonra da
ordusuna Muş Ovasından çekilme emrini verir.
Muşet Kalesi
Muş’un güneyindeki Kızıl Ziyaret
Dağındadır. Muş adı ile özdeşleşmiştir. İlk yapımı Urartu’lara ait oluduğu
tahmin edilmektedir. Ortaçağ kalesi görünümünde olan bü günkü yapısına sonra
kavuşmuş olabilir. Kale Horasan harcı ile yapılmıştır. Malzeme ve doku olarak
Haspet kalesi ve Ahlat eski şehirdeki yıkık kale ile birbirinin aynıdır.
Karakol olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir. Tarihi kaynaklara göre boylar
arasında adı en son geçen Muşkan oymağı lideri adına yapılmıştır. Van tarihinde
Hitit Devleti yıkıldıktan sonra yerini alan bir çok krallıklar arasında
Muşkiler da sayılmaktadır. Yine Şah Tahmasp 1530 da Muslu Kabilesine mensup
Zülfikar’dan Bağdat’ı aldı şeklinde geçer. Muşkiler de kökü Urartulara dayanan
oymaklardan biri olarak kabul edilmektedir.
Kepenek Kalesi:
İlimiz Kepenek köyündedir. Arkeolog
Yrd. Doç. Dr. Nurettin KOÇHAN’ın araştırmaları devam etmektedir. Nurettin
KOÇHAN tarafından burada bulunan Urartulara ait olan taş üzerindeki yazıt Mirjo
SALVINI tarafından çözülerek “Studı Mıceneı Ed Egeo-Anatolıcı” dergisinin
FascılcoloXLII/2-2000 sayısında yayınlanmıştır.
Yazıtın Türkçe’si: “Haldi’ye
(Urartular’ın baş tanrısı), kral (Efendi, Tanrı), Menua oğlu Argişti bu
Susi-tapınağı ve (kaleyi) inşa edip tamamlattı. (Ona) ben Argiştihinili adını
verdim. En büyük Haldi sayesinde ben Menua oğlu Argişti, güçlü kral, Bianili
kralı, Tuşpa kentinin efendisi”
Muş’ta Urartular’a ait iki önemli yazıt
bulundu: ikisi de Menua dönemine ait. İlki bir stelin alt kısmıdır ve Tiflis
arkeoloji müzesindedir. Bu yazıt Muş’un 18 km. doğusunda Trmerd mezarlığında
bulunmuş. Bu yazıtta askeri bir seferden, Atauni kentinden ve Urme ülkesinden
bahsediliyor ve stelin Arhi kentine dikildiği bildiriliyor. İkinci yazıt
oldukça eksiktir, yine Urme ülkesinden ve bir yerden bahsediyor.
Malazgirt Kalesi
Malazgirt’tedir. Haşm etli bir görünüme
sahiptir. Kalenin ilçeyi çepe çepe çevreleyen bir birine parelel iki suru
onarılmıştır. İslam kaynaklarında bu kale gerek İslamiyet’in ilk döneminde
gerekse Bizanslar zamanında bir çok savaşa sahne olmuştur. Eski Malazgirt’i
çepeçevre kuşatan kalenin ana burcu ile burçları bu tarihi özellikleri ile ilgi
çekmektedir. Tabii afetlerde surları yıkılmıştır. Çeşitli zamanlarda
onarılmıştır. Onarımlar kısmen de olsa günümüzde de devam etmektedir. Efsaneye
göre Malazgirt Kalesi civarında ateşperestler yaşarken başlarında Teymus
isminde bir şah bulunuyormuş. Şahın çocuklarından Beşir Allah’a iman getirince
babası Teymus Şah oğlu Beşir’in dilini dipten keserek Malazgirt’ten sürgün
etmiş Beşir aylarca yol kat edip Müslümanların bulunduğu Mekke’ye gelmiş,
durumu öğrenen Hz. Ali sahabelerden oluşan bir ordu toplayarak Malazgirt
üzerine yürümüş. Yapılan savaşta Teymus Şah ve beraberindekiler kılıçtan
geçirilmiş. Hz Ali ordusu ile şimdi ilçenin bir mahallesi olan Şahneder köyüne
gelmiş ve orada konaklamak istemiş. Askerler yorgun ve susuz olmaları nedeniyle
köydeki çeşmeden su içmek istemişler, suyun zehirli olduğu söylenmiş. Bunun
üzerine Hz. Ali çeşmenin kaynağında örümcek ağı gibi kaynaşmakta olan yılanları
görünce askerlerin su içmesine engel olmuş. Askerlerin su içme ihtiyacını belli
etmesi üzerine Hz. Ali köyün hemen güneyindeki düz arazi görünümde olan
Salkayalığına gitmiş, kılıcın çekerek taşa vurmuş kılıcın darbesi ile kaya yarılmış
ve şimdi yılanlar kuyusu denilen halini almış. Çeşmede kaynaşmakta olan
yılanların çekilmesi için Allah’a dua etmiş aynı ayna yılanlar açılman bu
kuyuya çekilmişler. Sonunda askerler bu çeşmeden su içerek yorgunluklarını
üzerlerinden atmışlar. Günümüze kadar her yıl yalnız 15 Mayıs- 15 Haziran
arasında bu yılanlar kuyusu aynı boy ve renk zehirsiz yılarlarla dolar bu güne
kadar, bu yılanların köylüler tarafından ellerine alarak oynattıkları halde hiç
kimseye zarar vermedikleri tespit edilmiştir. Görmek isteyenler belirtilen
günler arasında Şahnedar köyü yılanlar kuyusuna gidebilirler
Evliya Çelebi Kalesi
Kalesi yuvarlak bir tepe üzerinde ve kesme
taştandır. Hisarın iç kısmı mamurdur.878 senesinde Akkoyunlu sultan Uzun hasan
Bayındırı zaptetmek isterken Fatih Uzun Hasanı bozguna uğratıp bu kale
halkınıda idaresi altına almıştır. Sonra Beyazıt Veli asrında Acem istila
etmişse de 922 tarihinde Sultan I. Selim Çıldır savaşında acemi mağlup etmiş,
bu kalede o günden beri Osmanlı idaresinde kalmıştır.
Kalenin üç tarafı yüksek olup doğuya bakan
bir kapısı vardır. Aşağı deresine inmek için kesme kayadan su yolları vardır.
Bağ ve bahçesi o kadar meşhur olmayıp kalesi de yer, yer Timur’un tahribine
uğramıştır. Şehri o kadar mamur değildir. Tahminen iki bin ev, bir cami, iki
medrese, bir küçük hamam -ancak beş adam alır-, bir han, elli kadar dükkan ve
yedi adet çocuk mektebi vardır.
Şehir 18. Örfi iklimin ortasında olup,
kuzeyinde Erzurum üç konaktır. Kıblesinde Bitlis iki konaktan daha kısadır. Van
kalesi doğusunda olup dört konaktır. Ahlat kalesi ile Malazgirt Kalesi arası
tam yedi fersahtır. Dağ başlarından aşan doğru yolları vardır. Şehrin suyu ve
havası gayet yayla olup, bütün halkı güzel vücutludur. Çünkü kış çok sert olur.
Şehrin içinden geçen nehir Bingöl yaylasından çıkar.
Katerin (Zincirli) Kale
Malazgirt ilçesi sınırları içersindeki
Katerin Dağı üzerindedir. Doğu Roma eseridir. Rivayete göre Malazgirt ile
Katerin Kaleleri Kalın zincirlerden bir köprü ile birbirlerine bağlanmıştır.
Tıkızlı Kalesi
Malazgirt ilçesinin Tıkızlı Köyündedir.
Yapılan araştırmalar sonucunda kalenin Urartu’lara ait olduğu belirlenmiştir.
Kale bir tepe üzerinde büyük taşların bir biri üzerine yığılması ile harçsız
olarak yapılmıştır.
Doğu Anadolu’da son yıllarda yapılan bir
çok araştırma ve kazıya karşın, bunları sınırlı bir alanı kapsadığı ve
özelliklede Van ili ve çevresinde yoğunlaştırıldıkları dikkati çekmektedir.
Bunun yanı sıra çok kısıtlı da olsa Ağrı ve Erzurum çevresinde bazı yüzey
araştırmaları ile Elazığ Bölgesinde de kurtarma kazıları gerçekleştirilmiştir.
Muş ve özellikle Malazgirt İlçesinde ise bugüne değin kapsamlı bir araştırma
yapılmamıştır. Bu nedenle aşağıda ayrıntılı olarak tanıtmaya çalışacağımız
Kale, yörede antik yerleşimin yoğunluğunu ve yeni araştırmaların sürdürülmesinin
gerekliliğini ortaya koyması açısından büyük önem taşımaktadır.
Kalıntıların bu günkü durumuna göre
Kale’nin merkezi kısmı yaklaşık 25-30 x 30-35 metrelik bir alanı
çevrelemektedir. İ.ç kalenin 4m. genişliğindeki kuzeydoğu ve kuzey sur
duvarlarının yer yer 1,5-2m yüksekliğe kadar korunabilmişliğine karşın dış sur
duvarları bazı kısımlarda salt birkaç taş sırası halinde günümüze gelmiştir.
Tıkızlı Kalesinin sur duvarlarında
izlediğimiz, A. Çilingiroğlu tarafından “Kilkilotik Yöntem” olarak adlandırılan
benzer duvar örgüsüdür. Yazıtları nedeniyle Işpuini dönemine (İÖ. 830-810)
tarihlenen Zivistan ile Menua’ın egemenliğinde (İÖ. 810-786) yapıldığı kabul
edilebilir.
Bostankale Kalesi
Malazgirt’te 10 km uzaklıktadır. Yapılan
yüzey araştırmaları sonucunda kalenin Urartu’lara ait olduğu tespit edilmiştir.
Kale büyük bir kaya kütlesi oyularak yapılmıştır.
KÖPRÜLER
Murat Irmağı Köprüsü
Muş – Varto yolu üzerinde Muş şehir
merkezine 10 km uzaklıktadır. Bir Selçuklu yapısıdır. Yapım tarihi kesin olarak
bilinmemek-tedir. 1817 tarihli mermerden kitabesinin onarımlarla ilgili olduğu
sanılmaktadır. 143 m uzunluğunda, 4.77 m genişliğindedir. Yüksekliği 16 – 18
m’dir. 12 gözlüdür. Günümüzde orta ayaktan yıkılmıştır.
Hatun Köprüsü
Malazgirt’in girişindedir. Bir Selçuklu
yapısıdır. 10 m uzunluğunda, 5 m genişliğindedir. Günümüze kadar gelebilmiş
yegâne Selçuklu eserlerinden biridir.
Kız Köprüsü
Malazgirt’e 2 km uzaklıktadır. İki yekpare
taştan 3 m uzunluğunda, 1 m genişliğindedir. Rivayete göre devrin kral
kızlarından biri tarafından yaptırılmıştır.
GELENKSEL MUŞ EVLERİ
Yerleşim düzeni ve sokak dokusu esas
itibari ile tipik bir Türk kenti havasını yansıtan Muş'un, konut mimarisinin
oluşumunda temel etki, diğer yörelerimizde de olduğu gibi milletimizin örf ve
adetlerinden kaynaklanan hayat tarzı ve ihtiyaçlarıdır. Ayrıca gelenekleri,
iklimin ve coğrafyanın zorlayıcı gerekleri de bu oluşumdaki diğer
etmenlerdir.Bölgedeki diğer illerin yerleşimlerine benzeyen sokak dokusu içinde
yer alan evler, genellikle havuş (avlu) gerisinde yükselen iki katlı yapılardan
ibarettir.Eski Muş evleri genel plan şemaları itibarı ile kendisine yakın
şehirlerdeki (Doğu ve Güneydoğu Anadolu) evlerle paralellikler göstermekle
birlikte mekan isimlendirmelerinde yer yer farklılıklar göstermektedir.Sokakla
bağlantılı cümle kapısından geçilerek girilen "havuş"un yanında
tandırlık, erzak deposu ve çardak görevi gören ağaç altı oturmalıklar yer
almaktadır. Çoğu evde ise bunlarla birlikte ahır da mevcuttur. Estetik ve sade
bir görünümü olan pencere kenarları, Selçuklu kültürünün etkisiyle miğfer kubbe
tarzında inşa edilmekte ve dışardan bakıldığında miğfer görünümü bariz bir
şekilde kendini göstermektedir. Pencerelerde cumba yerine önem verilmiş ve bu
kısmı desteklemek amacıyla genelde sade olan korkuluklar kullanılmıştır.Her iki
tarafı iki sütun üzerine çiçeklik nişleri ile süslenen giriş kapıları çift
kanatlı olup genelde metal ağırlıklı yapılmakta, sade görünümlü kapı tokmakları
ya da kilit bağlantıları ile tamamlanmaktadır. Kapıların içeri açılan kısmında
girişi sağlayan bir basamak yüksekliğinde seki bulunur. İç kısımda, alt kat,
genelde mutfak, banyo, tuvalet ve zahire odası ile birlikte merdiven boşluğunu
oluşturan antrelerden oluşur. Yukarı çıkıldığında ise esasen geleneksel Türk
evlerinde yer alan sofa ile cepheye bakan ve daha çok sohbet amacıyla
kullanılan salon görülebilmektedir. Üst katta yer alan bütün odalar bu salon
etrafında sıralanır.
Evlerde mekanları birbirine bağlayan
kapılar basit ve gösterişsizdir. Bütün kapılar eşikli ve demir mandallı kapı
kolu sistemi ile yapılmış olup, kapı boyutları, bulundukları konuma ve
fonksiyonlara göre değişik büyüklüklerde olabilmektedir.
Evlerin duvar kalınlığı (dolgu duvarlar)
60-70 cm’dir. Bu yüzden mekan içerisinden bakıldığında pencereler loş bir hava verir.
Döşemeler ise zeminde (alt katta) sıkıştırılmış killi toprak veya düzgün sal
taşları ile, üstlerde ise ahşap malzeme ile kaplanır. Her odanın pencere önünde
yüksekliği 30-50 cm, genişliği 50-90 cm arasında değişen sedirler mevcuttur.
Evin en önemli ve en geniş yerlerinden
birisi olan mutfak içerisinde ocak bulunur. Yemek odasının hemen altında
bulunduğundan mutfaktan yemek odasına, yiyecek ve içecekler asansörvari bir
makara sistemiyle duvar içerisindeki boşluktan çıkarılır ve indirilir. Alt
katta bulunan banyonun en ilginç özelliği ise, "çol" denilen, günümüz
küvetini andıran, suyun etrafa sıçramasını engelleyen, köşeye yapılmış ayrı ve
açık bir kısım bulunmasıdır.
Evin iç duvarlarının tamamında sıva olarak,
saman, keçi kılı ve sönmüş kireç karışımı bir tür harç kullanılmakta, sonradan
badana yapılarak duvar yüzeyi tamamlanmaktadır. Duvar boyunun yarısında
‘areğan’ denilen hatıllar kullanılır. Dam kısmı ise kalın areğanlar üst üste
konularak, aralarındaki boşluğunda meşe çeperi doldurularak ve akabinde
bunların üstü önce çamur sonrada toprak ile örtülerek yapılır.
Günümüzde yıkılmaya yüz tutmuş, gelişen
teknik yapılara yenilmiş bu evlerden bir kaçına şehir merkezinde rastlamak hala
mümkündür.
ESKİ MUŞ EVLERİ
Anadolu’nun fethini izleyen yıllarda zaman-la
Türkleşen Muş’un eski yerleşim düzeni ve sokak dokusu esas itibari ile tipik
bir Türk kenti havasını yansıtır. Diğer yörelerimizde olduğu gibi buradaki
konut mimarisinin oluşumunda da temel etki milletimizin örf ve adetlerinden
kaynaklanan hayat tarzı ve ihtiyaçlarıdır. Ayrıca mahalli mimarisi,
gelenekleri ve malzemesi ile iklimin ve coğrafyasının zorlayıcı gerekleri de bu
oluşumdaki diğer etmenlerdir. Bölgedeki diğer illerin yerleşimlerindekine
benzeyen sokak dokusu içinde yer alan evler, genellikle havuş (avlu) gerisinde
yükselen iki katlı kuruluşlardan ibarettir. Eski Muş evleri genel plan şemaları
itibarı ile diğer şehirlerdeki (Doğu ve Güney Doğu) evlerle paralellikler
ortaya koymakla birlikte mekân isimlendirmelerinde yer yer farklılıklar göstermektedir.
Sokakla bağlantılı cümle kapısı ile geçilen havuşun (avlu) bir yanında
tandırlık, erzak deposu ve çardak görevi gören ağaç altı oturmalıklar yer alır,
birçoğunda ise bunlarla birlikte ahır da mevcuttur. Evlerin cephesi,
pencereler ve zaman, zaman üst kat çıkmasını taşıyan konsollar, kat ayırımını
vurgulayan kornişler, ahşap balkon ve balkon kemerleri ile
hareketlendirilmiştir. Yapıların üzerlerini örten yapı malzemesi o dönemin
iklim şartlarına göre yapılan düz, toprak damlardır. Evlerin temel yapı
malzemesi kerpiçtir. Ahşap malzeme ise içeride, tavanlarda (taşıyıcılar),
dolaplarda, kapı, pencere ve dışarıda ise balkonlarda kullanılmıştır.
Süslemelerde ise kerpiçlerin, dış cephede duvarlara değişik dizilmeleri ile yer
verilmeye çalışılmış estetik ve sade bir görünümü vardır. Pencere kenarları,
dışarıdan Selçuklu öğesi taşıyan, kültürümüzün önemli unsurlarından birini;
miğfer kubbe anlayışını ortaya koyar, bakıldığında miğfer görünümü bariz bir
şekilde kendini gösterir. Pencerelerde cumba yerine önem verilerek yapılan,
genelde sade olan korkuluklar kullanılmıştır. Evlerinin giriş kapılarının her
iki yanını süsleyen iki sütunçe üzerine çiçeklik nişleri vardır. Kapılar çift
kanatlı olup genelde metal ağırlıklı yapılmıştır. Kapılar sade görünümlü kapı
tokmakları ya da kilit bağlantıları ile yapı malzemesini tamamlar. Kapıların
içeri açılan kısmında girişi sağlayan bir basamak yüksekliğinde seki bulunur.
İçeride alt kat, genelde mutfak, banyo, tuvalet ve zahire odası ile
birlikte merdiven boşluğunu oluşturan girişlerden oluşur. Yukarı çıkıldığında,
esasen geleneksel Türk konutunda yer alan sofa ile aynı amacı taşıyan ve alt
kattan uzanan ahşap merdivenle çıkılan bu ilk ve evin en geniş kısmını
oluşturan mekânlar, cepheye bakan daha çok sohbet amacıyla kullanılan büyük
salonlardır. Bu salonlarda ahşap veya taştan, pencere önlerinde sedirler
bulunmaktadır. Üst katta yer alan bütün mekânlar (odalar), bu salon etrafında
sıralanır. Misafir odası olarak adlandırılan ve büyük salonun etrafında ön
cepheye bakan bazen birden fazla olan, evin en güzel eşyalarını içerisinde de
barındıran ya da diğer odalara göre daha gösterişli olan bu odalar, misafir
ağırlama, sohbet etme amaçlı yapılmıştır. Evlerde mekânları bir birine bağlayan
kapılar basit ve gösterişsizdir. Çok büyük bir çoğunluğu tek kanatlı olan
kapıların hemen hemen hiç birinde süsleme yoktur. Bütün kapılar eşikli ve demir
mandallı kapı kolu sistemi ile yapılmıştır. Kapı boyutları, bulundukları konuma
ve fonksiyonlara göre değişik ölçüler vermektedir. Genelde her oda da küçük
ahşap dolaplar (gömme) ve büyük çift kanatlı, çekmeceli yataklıklar mevcuttur.
Evlerin duvar kalınlığı (dolgu duvarlar) 60–70 cm’dir. Bu yüzden mekân
içerisinden bakıldığında pencereler loş bir hava verir. Mekân içerisine açılan
pencere yapıda kullanılmaz, evin tavan kısımları kaplamasız, olduğu gibi
bırakılır, taşıyıcılar kendini gösterir. Döşemeler ise zeminde (alt katta)
sıkıştırılmış killi toprak veya düzgün sal taşları ile; üstlerde ise ahşap
malzeme ile kaplanır. Her odanın pencere önünde yüksekliği 30-50 cm, genişliği
50-90 cm arasında değişen sedirler mevcuttur. Ahşap veya kerpiçten oturma yeri
olarak düzenlenen sedirler pencere önlerine bitişik yapılırlar.
Mutfaklar, evin önemli ve geniş yerlerinden biridir. İçerisinde ocak (niş
şeklinde) diğer adıyla şömine bulunur. (Bazı yapılarda yoktur.) Yemek odasının
hemen altında bulunduğundan mutfaktan yemek odasına, yiyecek ve içecekler
asansörvari bir makara sistemiyle duvar içerisindeki boşluktan çıkarılır ve
indirilir. Banyoda, çol denilen günümüz küvetini andıran suyun mekân içerisinde
etrafa sıçramasını engelleyen köşeye yapılmış ayrı ve açık bir kısım bulunur,
büyük banyo kazanları her yerde olduğu gibi burada da kullanılır. Evin iç
duvarlarının tamamında sıva olarak saman, keçi kılı, sönmüş kireç karışımı
kullanılır. Sonradan üzerine badana yapılarak duvar yüzeyi tamamlanır. Sonuç
olarak bu evler haremlik-selamlık diye ayrılmasa bile, bunun fiilen uygulandığı
görülür. Bütün bunlara binaen kendi kendine yeten o dönemdeki kapalı ekonominin
etkisi burada da gözlenir.